4 Ara 2011

Al Sana Necip Fazıl ve Devrim Şehidi Kubilay için Yazdıkları

Tayyip Erdoğan’ın Dersim çıkışıyla, geçen haftanın en popüler isimlerinden biri Necip Fazıl Kısakürek oldu. Erdoğan, ünlü şairin “Son Devrin Din Mazlumları” kitabını sallayarak objektiflere poz verdi. Erdoğan’a göre, Kısakürek’in kitabı “Dersim katliamı”nın en önemli delillerinden biriydi. Erdoğan’ın ifadesiyle, üstad Necip Fazıl, yaşananlara sadece insan gözüyle bakmıştı.
Görüntüleri televizyonda canlı canlı izlerken gülümsedim. Ya danışmanları eline bu kitap yerine yanlışlıkla Necip Fazıl’ın Hakimiyeti Milliye gazetesinde çıkan 1 Ocak 1931 tarihli yazısını tutuştursalardı? Necip Fazıl’ın Menemen olayıyla (24 Aralık 1930) ilgili yazdığı ve Şapka Devrimi, 31 Mart, Şeyh Sait ve Ağrı isyanlarına da göndermeler yaptığı o yazısını Erdoğan, kürsüden o ruh haliyle okusaydı ne demek istediğimi anlardınız.
O zaman lafı uzatmayalım. Herkes sussun! Söz Necip Fazıl’ın bu sefer “Kublay’ın Başı” başlıklı yazısında:
“Vatanımızın kalbimize en yakın bir köşesinde, daha dün düşman bayrağından temizlediğimiz bir meydanı, bugün ...ınna fetahnleke, yazılı zift ruhlu bir irtica aleminden temizliyoruz. Düşman bir kılıçtır. Bu kılıç şakırtıyla çekilir, vızıltıyla savrulur aydınlıkta saplanır. İrtica, yatağımızın başucundaki bir bardak suya karıştırılan zehirdir.
Kublay’ın katili Derviş Mehmed’in Menemen kapılarına sokuluşu gibi, uykumuzu bekler ve ayaklarının ucuna basa basa gelir.
Menemen kasabasının meydanından ne soralım?
Sekiz sene evvelki hatıralarını ne çabuk unuttuğunu mu?
Üstünde nöbet bekleyen üniformanın kesik başını nasıl alkışlayabildiğini mi?
Bunu sormasak da olur.
Belki bu meydan, etleri softa çimdikleriyle didik didik oyulan Hallaç Mansur’un üstünde can çekiştiği topraktan daha çok yandı.
Menemen hükümet meydanında toplanan ister üç kişi olsun. Üç yaylım ateşle dumanlara karışan vaka ister bir cam kırılışı kadar ufak, ister Nuh Tufanı kadar büyük olsun. Dökülen kan ister bir yüksüğü, ister bir sarnıcı doldursun. Bu hadisenin mana ve derecesi, dışımızdaki hesap ve mikyasların hükmünden çıkıyor. Bu hadisenin şekli ile ruhu arasındaki fark, Kublay’ın diri ve ehemmiyetsiz başı ile ölü ve ebedi başı arasındaki farka müsavidir. Bu farkı meydana Kublay’ın kesik başı çıkardı.
Tesadüf bunca insan arasında, mürtecilerin çıkacağı yere muallim Kublay’ı gönderdi. Vazife bunca namzedi içinde irticai tepelemeye zabit Kublay’ı yolladı ve mefküre bunca serden geçtisi arasında, fedakarlık damgasını vurmak için Kublay’ın başını seçti.
Ona icap ettiği kadar yanmak ve ruhuna paye vermek elimizde değil.
Fakat bir muallim ve zabit banı yuttuktan sonra sinsi sinsi deliğine çekilen kara yılan şöyle ıslık çalıyor:
Bana, tabii ömrün ne kadarsa burada bitirip geber, diye bir delik gösterdin. Ben bu delikte duramıyorum. Beni taş’a ezemedikçe, gazla yakamadıkça, külümü yele vermedikçe sana rahat haram olsun...
Onun bu son isteğini yerine getirmek elimizdedir.”
Necip Fazıl, bu yazıyla yetinmemiş ve Menemen olayıyla ilgili bir konuşma da yapmıştır. Bu konuşma Hakimiyeti Milliye’nin 5 Ocak 1931 tarihli sayısında “Necip Fazıl Bey’in Nutku” başlığıyla yayımlanmıştır. Özetliyoruz:
“Karşımızda küçük bir hadise, büyük bir baş var. Dünya kuruldu kurulalı, bu kadar küçük bir hadise ve bu kadar büyük bir baş doğurmadı. Ne 31 Mart, ne Şeyh Sait isyanı, ne Ağrı hareketi mahiyet ve ruh olarak Menemen hadisesiyle boş ölçüşemez. Halbuki bunlarda daha çok kan aktı. Hıyanet daha geniş bir sahada ayaklandı. Boy ölçüşemez zira bunlar irticanın basit bir kalkışından, kötü bir fırsatçılık hareketi ile bir tali dönüşünden başka bir şey değildir. Bu defa böyle olmuyor, meyus, bedbin, çürük, hamlesiz zan ettiğimiz irtica, bir hadisenin mikyas ve kitlesine sığdıramadığı kast ve gayzini bir gencin kesilen boğazına sığdırabiliyor.
Binaenaleyh mesul kimdir? Mesul Derviş Mehmed ve avaresi değildir. İrtica bahrimuhitteki (okyanustaki) buz dağları gibi suyun gözüne sivri bir uç çıkardı, mesul uç değildir. Bu ucu tepelemekle, suyun yüzünde ondan hiçbir nişane bırakmamakla dağı kaldırmış olmayız. O dağı tuzla buz etmek lazım.
Mesul kasketinin güneşliğini, kasketlikten çıksın diye arkasına getirendir. Mesul elleri cübbesinin cebinde yüzümüze bakmaktan korkarak, niyeti meydana çıkmasın diye telaşlı telaşlı yürüyendir.
Onu tarife hacet yok. Onu tanırız. Yürüşüşünden, duruşundan, bakışından, kaçışından tanırız. O zaten kendisini gizlemiyor. Dün başına sarık takıyordu. Bugün giydiği, kanun nazarında şapka, hüsnü nazarında gene sarıktır. Bugünün sarıklısı dünkünden daha çok yezittir.
Kubilay hepimizin namına, teker teker hepimiz için, kaç bin milyonsak hepimiz hesabına can veren insandır.
Genç ve uyanık adam. Heyecanından emin olabilirsin. Damarlarındaki kanın deveranı süratini ölçecek hiçbir alet yok. Beni böyle oturduğun yerde dinlemeyeceksin. Karışacaksın, dalgalanacaksın, sokaklara döküleceksin. Onunla taş, masa, iskemle ne çıkarsa üstüne çıkıp bağıracaksın. Şahlan. Softanın ucuna Kubilay’ın kafasını bağlayarak şaklattığı kırbaç sinirlerinizde bir kıyamet uyandırmıyorsa hayatiyetten şüphe edebilirsin.
Eğer inkılabı zayıf tutarsan, eğer inkılabı yüreğini, hassasiyetini ve sinirlerini temsil etmezsen, bıçağın ters tarafı ile yirmi dakikada kesilen Kubilay’ın kafasında sana tevcih edilen akıbeti seyredebilirsin.
Türkiye nüfus kütüklerindeki softa ve mürteciin yeşil kanını kurutacaksın bu kadar.”
Ne diyelim? Yaşananlara sadece insan gözüyle bakmış üstad!

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Bu yazının dışında Atatürk tekrar dirilecektir.İsmet paşaya methiyeleri de vardır.Bu yazılar 46 yılında öncedir.Sonra bu adam fikir olarak değişmiş ancak yaşam tarzı olarak çok bir değişime uğramamıştır...
Bu yazıları yazdığı vakit sonradan savunacağı ve doğruluğunu savunduğu şeyi bilmediğinden yazılmıştır.
Edebi olarak mükemmel bir yazıdır.
Değme kemalistlere taş çıkaran bir yazıdır.